1975 yılında İstanbul’da doğan Ayça Bingöl 1998 yılında İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümünden mezun oldu. 1996 yılında Dormen Tiyatrosu'nda profesyonel oyunculuğa başladı. Başarılı tiyatro yaşamını 2008 yılında oynadığı “Bana Bir Picasso Gerek” oyununda yılın kadın oyuncusu ödülünü 6.Tiyatro Tiyatro Ödülleri, Afife Tiyatro Ödülleri ve Sadri Alışık Ödülleri organizasyonlarında kazandı.
Hilal Cinek ile yaptığı söyleşi:
HİLAL CİNEK— Klasik soruyla başlayalım. Biraz kendinizden bahseder misiniz?
AYÇA BİNGÖL: İnsanın kendisinden bahsetmesi o kadar zor ki… Çevresi, dostlarıdır aslında ondan bahseden… Akıp giden hayat içinde mutlu ve hoş olan anları çoğaltmaya çabalıyorum. Geçip giden tüm oyalanmalardan keyif almaya çalışıyorum. Kendi yolumda ve çizgimde cümleler kurmaya çalışıyorum. Sevgiyle, aşkla inandıklarıma sarılıyorum sıkı sıkıya…

H.C.— Tiyatroya nasıl başladınız?
A. B.: İlkokulda Enis Fosforoğlu tiyatrosunda ilk kez profesyonel oldum, çocuk oyuncu olarak. Girdi kanıma tiyatro. Lisede hep tiyatro çalışmaları içinde bulundum. Fakat mezun olduktan sonra İTÜ Kimya Fakültesi’ni kazandım. Hiç istemeyerek, mutsuz mutsuz okula devam ettim bir sene. 18-19 yaşının getirdiği cesaretle okulu bırakıp İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nın sınavına girdim ve kazandım. Aşk, inanç varsa başarı size geliyor.1996 yılında henüz öğrenciyken Dormen Tiyatrosu’nda çalışmaya başladım, ta ki 2001 yılında tiyatro kapanan dek.
H.C.— Tiyatro geçmişinize baktığımızda birçok usta oyuncu ile aynı sahneyi paylaştığınızı görüyoruz. Bunun sizin için olumlu yönleri olmalı. Nelerdir onlar?
A. B.: Oyunculuk sanatı hiç bitmeyen bir süreç… Ömrün sonuna dek… Usta oyuncularla aynı sahneyi paylaşmak çok değerli bir tecrübe. Her gün aynı sahnede, kanlı, canlı onlardan bir şeyler öğrenmek ve öğretmek ( beklide hiç farkında bile olmadan)… Çok organik bir durum bu, yaşayan… Usta oyuncuların tecrübelerine saygım sonsuz ama hiçbir zaman onların karşısında oyuncu olarak ezildiğimi hissetmedim. Tiyatro ahlakı ve kulis adabını en çok onlardan öğrendim.
H.C.— Sizi “Bana Bir Picasso Gerek” adlı oyunda Bayan Fischer rolüyle izledik. Canlandırdığınız bu karakter hakkında ne düşünüyorsunuz?
A. B.: Bir kadın oyuncunun hayatı boyunca karşısına çıkabilecek en iyi rollerden biri olduğunu düşünüyorum. Bu bakımdan çok şanslıyım. Korkunç derinlikleri, katmanları olan bir rol. Sahne üzerinde tüm enstrümanlarınızı geniş skalalarda kullanmanıza olanak sağlıyor. Tıpkı bir soğan gibi; tüm oyun boyunca tek tek açılıyor kabukları. Değişimi, dönüşümü, renkleri oldukça fazla bir rol. Bütün bu özellikleri keşfedip, başarıyla uygulayabilirseniz bir oyuncuyu alıp uçurabilecek denli güçlü.
HİLAL CİNEK— Klasik soruyla başlayalım. Biraz kendinizden bahseder misiniz?
AYÇA BİNGÖL: İnsanın kendisinden bahsetmesi o kadar zor ki… Çevresi, dostlarıdır aslında ondan bahseden… Akıp giden hayat içinde mutlu ve hoş olan anları çoğaltmaya çabalıyorum. Geçip giden tüm oyalanmalardan keyif almaya çalışıyorum. Kendi yolumda ve çizgimde cümleler kurmaya çalışıyorum. Sevgiyle, aşkla inandıklarıma sarılıyorum sıkı sıkıya…
H.C.— Tiyatroya nasıl başladınız?
A. B.: İlkokulda Enis Fosforoğlu tiyatrosunda ilk kez profesyonel oldum, çocuk oyuncu olarak. Girdi kanıma tiyatro. Lisede hep tiyatro çalışmaları içinde bulundum. Fakat mezun olduktan sonra İTÜ Kimya Fakültesi’ni kazandım. Hiç istemeyerek, mutsuz mutsuz okula devam ettim bir sene. 18-19 yaşının getirdiği cesaretle okulu bırakıp İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nın sınavına girdim ve kazandım. Aşk, inanç varsa başarı size geliyor.1996 yılında henüz öğrenciyken Dormen Tiyatrosu’nda çalışmaya başladım, ta ki 2001 yılında tiyatro kapanan dek.
H.C.— Tiyatro geçmişinize baktığımızda birçok usta oyuncu ile aynı sahneyi paylaştığınızı görüyoruz. Bunun sizin için olumlu yönleri olmalı. Nelerdir onlar?
A. B.: Oyunculuk sanatı hiç bitmeyen bir süreç… Ömrün sonuna dek… Usta oyuncularla aynı sahneyi paylaşmak çok değerli bir tecrübe. Her gün aynı sahnede, kanlı, canlı onlardan bir şeyler öğrenmek ve öğretmek ( beklide hiç farkında bile olmadan)… Çok organik bir durum bu, yaşayan… Usta oyuncuların tecrübelerine saygım sonsuz ama hiçbir zaman onların karşısında oyuncu olarak ezildiğimi hissetmedim. Tiyatro ahlakı ve kulis adabını en çok onlardan öğrendim.
H.C.— Sizi “Bana Bir Picasso Gerek” adlı oyunda Bayan Fischer rolüyle izledik. Canlandırdığınız bu karakter hakkında ne düşünüyorsunuz?
A. B.: Bir kadın oyuncunun hayatı boyunca karşısına çıkabilecek en iyi rollerden biri olduğunu düşünüyorum. Bu bakımdan çok şanslıyım. Korkunç derinlikleri, katmanları olan bir rol. Sahne üzerinde tüm enstrümanlarınızı geniş skalalarda kullanmanıza olanak sağlıyor. Tıpkı bir soğan gibi; tüm oyun boyunca tek tek açılıyor kabukları. Değişimi, dönüşümü, renkleri oldukça fazla bir rol. Bütün bu özellikleri keşfedip, başarıyla uygulayabilirseniz bir oyuncuyu alıp uçurabilecek denli güçlü.

H.C.— Ben sizi hayranlıkla izledim açıkçası. Bu role nasıl hazırlandığınızı bizimle paylaşır mısınız?
A. B.: Yönetmenimiz Arif Akaya döneme, Picasso’ya ve resme dair tonlarca doküman paylaştı bizimle. Kitaplar, görseller v.s… Tüm okuduklarım ve izlediklerim ( 4-5 ay içinde) bana rolle ilgili yoğun derinlikler kattı. Sahne provaları sırasında tüm bu etmenleri içselleştirmeye çalıştım ve önemlisi kendimi serbest bırakmaya çabalayarak, güdülerimle rolü yaşamaya çalıştım.
H.C.— Sezai Altekin gibi deneyimli bir oyuncu ile oynamak nasıl bir duygu?
A. B.: Sezai Altekin gibi bir insanı tanımak her şeyden önemli benim için. Oyunculuğu, ustalığı tartışılmaz, fakat benim için en önemlisi böylesi güzel bir insanı hayatıma katmış olması bu projenin. Umarım bundan sonra tekrar birlikte sahneyi paylaşma şansımız olur. Sahnede göz göze, soluk soluğa bir senfoni çalmak gibi Sezai ile karşılıklı oynamak.
H.C.— Bayan Fischer rolüyle üç kez En İyi Kadın Oyuncu ödülünü aldınız. Bu ödüller sizin için ne anlam ifade ediyor?
A. B.: Keyif, sevinç, gurur, mutluluk… Bir tür sorumluluk kendime karşı. Kendimle yeni bir yarışa giriyorum şimdi daha iyisini yapabilmek için. Ayrıca bu ödüller on üç yıllık tiyatro yaşamımda bir dönüm noktası oldu.
H.C.— Sizi çok fazla film ve dizide görmedik ama sesiniz birçok karaktere can verdiğini biliyoruz. Dublajın sizin hayatınızda ki yeri nedir acaba?
A. B.: Konservatuvar yıllarında öğrenci harçlığımı çıkartmak için başlamıştım dublaja. Uzun yıllar yerli dizlerde neredeyse tüm başrolleri konuşur hale geldim. Daha sonra sinema filmleri ve animasyonlar geldi. Şu sıralar daha çok reklam dublajı yapıyorum. İtiraf etmeliyim ki en keyif aldığım süreç animasyon dublajları, çünkü çok eğlenceli.
H.C.— Sizin gibi başarılı olmak isteyen genç oyunculara tavsiyeleriniz nelerdir? A. B.: Öncelikle beni başarılı oyuncular kategorisinde adlandırdığınız için teşekkür ederim. Oyunculuk tüm yaşam boyu süren, aşkla, inançla ve eğlenerek yapılası bir serüven. Genç oyuncular, vizyonlarını genişletmek için çabalamalılar en çok. Dünyadan haberdar olmaları, en önemlisi insan gibi insan olmaları ve her şeye rağmen yüreklerinin peşinden gitmeleri gerekli.
H.C.— Gelecek projeleriniz nelerdir, paylaşır mısınız?
A. B.: “Bana Bir Picasso Gerek”i oynamaya devam ederken aynı zamanda Tiyatro Stüdyosu’nda “Nehrin Solgun Yüzü” adlı oyunu oynamaktayım. Önümüzdeki sezon için iki yeni proje var; biri tiyatro festivaline.
Kaynak:herkesetiyatro.com, hürriyet